29 Ağustos 2013 Perşembe
23 Ağustos 2013 Cuma
Fi tarihinde Büyükada'da TSYD maçı
Büyükada’da ada gençliğinin vazgeçilmezi golf denen bir
yer vardı.
Lido’nun havuzunu
ayıran duvarına bitişikti.
Giriş kapısı
tam karakolun karşısındaydı, dik merdivenlerini inmeyi bitirdiğinizde önce
bilardo masaları görürdünüz, hemen hemen bir adam boyu bir set aşağı
indiğinizde sıra sıra ping pong masaları bulunurdu.
Yanında basketbol
sahası ve minyatür kale futbol sahası olarak kullanılan bölümün arkasında sahanın
etrafını çevreleyen tel parmaklıklarla ayrılan dar bir koridordan oyun salonu
olarak kullanılan bölüme geçilirdi.
Ada gençliği
kızlı erkekli oraya takılırlar, kah oyun
oynarlar kah arkadaşlarının oynadığı maçları seyrederlerdi.
Bizde çocukluğumuzu
geçirdiğimiz Heybeli adadan, gençliğin pek rağbet ettiği Büyükada’ya transfer
olmuştuk.
Artık bu yenisi
olduğumuz adaya alışmış yeni arkadaşlar da edinmiştik elbette.
Bizim Heybeli’de
pek gassaraylı bulunmazdı. Ancak burada edinmiş olduğumuz arkadaşlarımızın
çoğunluğu cimbomluydu.
Düşünün 14
kişilik grupta 3 fenerli, iki Beşiktaşlıydık, gerisi cimbomluydu.
Gırgırımız şamatamız
da bu sınırlar içinde cereyan ederdi tabi. Aramızda FB GS diye ayrılıp maçlar
yapar, oynadığımız maçların çoğunuda fenerliler olarak biz kazanırdık.
Üç sene ligde üst
üste şampiyon olan şaşaalı Brian Birch zamanlarını bitirmiş olan cimbomlular
her yenilgilerinden sonra “ulan bir dahaki maça görüşücez” derlerdi. Beş sene
üst üste biz yendik bu sefer bana mısın demiyorlardı.
TSYD maçlarında
bile hırslarını çıkarmaya çalışıyorlardı ama nafile :)
Zaten TSYD
maçlarını taraftarlar maça gelsin hasılat yükselsin diye radyo falan vermezdi, Türkiye
Spor Yazarları Derneği Kupası sonuçlarını gazetelere telefon edip öğrenirdik
adada, herkes gazetelere telefon açarak durumu öğrenir, diğer takımla gırgır
geçmeye bile başlardı.
Maç biter
bitmez insanlar meraktan çatlardı, maçtan dönenlerin vapurunu beklemeye bile mecalimiz
yoktu.
Böyle
günlerden birinde maç bitim saatiyle birlikte bizim, çoğunluğu Galatasaraylı olan
14 kişilik tayfaya bir balon haber gelmiş, güya GS: 3 – FB: 1
Ve tabii beş
seneden beri galibiyet alamamalarının hırsıyla gelen asparagas haberle birlikte topu topu 3 kişi olan biz
fenerlilerin üstüne çullanmışlardı.
Yok efendim
vapurun birine atlayıp kınalı’ya gideceklermişte
Vay efendim maç
bitiminde Kabataştan kalkan vapurdaki cimbom taraftarlarını karşılayacaklarmış
ta
Bu maça
gitmedikleri için torunları onları asla affetmeyecekmiş te
Falan feşmekan
işte her mermiyi kullanıp üzerimize sıkıyorlar.
Pezgadurayı sormayın
bile.
Uff yani, uff
ki ne uff vaziyoz ijozdotros
Kalkıp herifçioğullarıyla
iskeleye bile gittik.
Adamlar vapur
arıyor, biz ise maç sonucunu teyit ettirecek olan milliyet gazetesinin
telefonunu.
Neyse kınalıya
gidecek vapur falan bulamadılar.
İskelede beklemekte
karar kıldılar.
Uzatmayalım.
Kabataştan
kalkan Fenerbahçe vapuru uzaktan göründü, Heybeliye yanaştı kalktı üzerimize
geliyor sanıyoruz.
Uzaktan bir
seslerde duyuyoruz ama sanırsın ki vapurda kavga çıktı kan gövdeyi götürüyor.
Off be ya
doğruysa
Ya yenildiysek
3-1
Dahada çekilmez
olurlar şimdi bu “espeso”lar
Amaaan ne
olursa olsun ölüm yok ya ucunda
Vapur yaklaşıyor
ama içinden gelen sesler fener sesine benziyor yahu.
Neyse vapur
yanaştı
İçindeki taraftarlar
metrelerce uzunluktaki sarı lacivert fener bayrağıyla tezahürat eşliğinde inip
iskelede gövde gösterisi yapıyorlar.
Bizim
tayfadaki cimbomluların ağzını bıçak açmıyor hepsi TISSSS
Maç sonucunu soracak
cesaretleri de kalmadığından,
öğrenmek de
bize düşüyor.
Fenerbahçe-Galatasaray
5-0
Goller: Ali Kemal Denizci,Raşit
Çetiner,Mustafa Arabacıbaşı,Selçuk Yula(2)
|
Birader maç
kaç kaç ?
Fenerbahçe: 5
Galatasaray: 0
-!!???
Netice mi :)
Bir saattir gruptaki
gsli ve bjklilerin türlü işkencelerine maruz kalan 3 Fenerli, üzerlerinden attıkları ilk şokun
ardından gelen artçı sarsıntıların keyfini çıkarmak gayesiyle bunların üzerinde
böğürmeler eşliğinde tepinmeye başlar : )
Puhhahaaa
Üç bir miymiiiş
?
Üçün biri miymiiiş
?
Beş sıfır
mıymış ?
Atyo ya moz
izimos rizil i rusva ala eskala entera
Ama kendimizi
de tutamıyoruz
Muhhahaaaa
Alçaklara kar
yağıyor üşümedin miiii
Sen bu işin
sonunuuu düşünmedin miii
Her zaman her
yerde en büyük FBGSBJKZIRZOPİSTANYAAA
Hayde ijo moz
iremos al işkembeci, enriva del 5-0 se va bueno hehe..
(Hadi oğlum
işkembeciye gidelim 5-0 ın üstüne iyi gider hehe…)
Hatırladıkça hala
gülüyorum.
(16 Ağustos 1980)
(16 Ağustos 1980)
27 Mart 2013 Çarşamba
Un Seder De Pesah
Bir
Pesah Sederi
26 Mart 2013 – 15
Nisan 5773
Pesah aynı Pesah.
Kaybettiklerimizden
sonra kalan ailemiz, aynı aile.
Yeni katılanlar da
var şükür, pujados i no amungados (artsınlar eksilmesinler).
Her Pesah bir
öncekini aratırken yad ettiklerimiz,
Pesah sederine, kah
hüznü kah neşeyi refakat ettirir hatırladıklarımız.
Agadanın makamı
bile, kaybettiklerimizi bir yad etme vesilesidir.
Bu sene de öyle
oldu.
Arada çocuklar ve
gençler sinagogda öğrendikleri yenilenmiş makamlarla okudukları bazı bölümleri
söylerken bizde bu alışmadığımız makamları beğenip, kendimizi onlara eşlik eder
buluveriyoruz.
Çoğunlukla herkes
Agadaya katılım gösterir.
Makam tam bir
kakafoniyken (ahenksizlik) birden bire renk gelir masaya.
Ee bilenlerin
çoğunluk olduğu yerlerde insan keyifleniyor tabii.
Pesah Matsa uMaror
diyoruz. Yükümlülük yerine gelmeli.
Geldik Dayenu'ya.
Çocuklar büyüdü
artık.
Arada, metozori
durdurup Agadanın anlattığını Türkçeleştirmelerim esnasında
-Dayı noolur bunları
geç, karnım aç çabuk olalım demiyorlar artık
Aksine,
Artık arada kendileri
durdurup “tercüme lütfen” diye emirvari talepler duyuluyor masada.
E güzel
Çocuklar büyüdüler.
Ve halen aidiyetlerine
karşı ilgililer.
Peki, daha ne
isteriz ki ?
Bekol dor vador
hayav adam lirot et atsmo keilu u yatsa miMitsrayim
Kişi nesilden
nesile adeta Mısırdan çıkan kendisiymiş gibi görmek zorundadır.
(Atalarımızın Mısırdaki
kölelikten özgürlüğe geçişini kuşaktan kuşağa anlatma yükümlülüğü)
Geldik Agadanın En
çok bilinen ve sevilen, ve neşeli kısmı artık yemeğe geçilebileceğini belirten marulun
içine matsa(hamursuz) ve haroseti(tatlı) birlikte bohçaladığımız, “Yumulunnn”
kıvamında “Yoheluu” diye bağırıldığı anın coşkusu.
Artık duyulan
sesler çatal kaşık sesleridir.
-O yumurtayı Bohor
(ailenin ilk doğan erkeği) yiyecek.
-Yerken dışarı çık,
kimse görmesin.
-Niye ?
-Ne bileyim ben,
karnım aç.
-Yiyeyim de içerde,
dışarıda fark etmez :)
-Bir tane bumuelo
verir misin ?
-Şarabı niye sola
yaslanarak içiyoruz ?
-Yolda çevirme
olursa üflediğinde alkolun promilini düşük göstersin diye
-Hahaha
-Canım biraz daha
salata ister misin ?
-Evet biraz da şu
ıspanaktan….
-Valla eline sağlık
harika olmuş.
-Abi sorma be ! Ne
yesem dokunuyor.
-Her Pesahta
yiyorum, yiyorum, artar no ay ermano,
-Masadan kalkıyorum
hala karnım aç.
-Ver ver !
-Bana da ver şu portakal
tatlısından.
-Fazla yeme ondan
canım, şekerin var biliyorsun.
-Uff… Büyümek ne
kötü be ! Tatlı yeme şekerin var. Tuzlu yeme kolesterolun var.
Deşame babacım,
yakında arkelyoskloros olacam bu yemeklerin varlığını hatırlamayacam bre.
-Deşame komere :)
Ne demişler: KOME
DJUDYOS, KE AY MURİR (yeyin yahudiler çünkü ölüm var)
Yemek sonrası geleneksel
neşeli Pesah şarkıları faslı.
Un kavretiko ke me
merko mi padre por dos levaniiiim.
İ viinoo el perro i
moryo, a el gato ke se komyoooo
Uff şarkı bitmiyor.
Daha İbranicesi Had
Gadya var hehe..
Ken supiense i
entendiense
Alavar al Dyo…
Sinko livros de la
leeey,
Kuatro madres de
Israeeel
Hızlanıınnnn :)))
Trees muestros
padres son
Doooz Moşe i Aron
UNO ES EL KRİADOR
BARUH U BARUH ŞEMOOO
Hızlanmanın verdiği
yorgunlukla nefes nefese oturduğumuz yere çökmenin ardından,
El de los buenos
echos (iyi işlerin erbabı) bendeniz cennet kuşu
Eski radyo
anonslarından esinlenip
Şimdi de ladino espanyol sanat müziğinden beraber ve solo şarkılar deyiveririm.
Aklıma ilk gelenle
de açılışı yaparım.
Dyez de la noche va
pasaaarr
Kon todos mis
amigooosss
Een tu ventana va
pozar tanyendo mandolinoo
La ija de la vizinaaa
osasaa osasa
Ke se yama
karolinaaa osasaa osasa
En koryendo se
kayooo osasaa osasa
La tripa se le
auflooo osasaa osasa
Yorulduk nefes
nefeseyiz ama şevk yerinde. O halde,
La roza
eeenfloreesee en el meez de May
Mi alma
se’skureeseee
Kuchiya mi dolooorr
Los biilbiliikos
kaantaaann…
Durmak yok.
Yok ama nereye
kadar ?
Bari koşturmayalım
yahu…
-Eh peki ne
söyleyelim ?
-Hatırlar mısın
babam söylerdi
-Evet annemde,
-Evet kayın validem de
-Tabii, grandmama
da söylerdi
-Hatırlamaz mıyım ?
Yarım yamalak ta olsa hatırlarım
Saba makamına geçer
bir patlatırım.
Bir tahayyül edin “Uzayıp
giden o tren yolları” müziğiyle, ancak ladino espanyol lisanında.
***
Te vo
amando no me daz repuesta
Sos ninya
chika (chikitika), en mi no pensas,
Salgo
loko de pensar Ke te kero alkansar
Si no vas
mi mazal Kon kuchio te vo dar
***
Aslında bu şarkı
çok uzundur
Daha bir dünya
kublesi vardır, ama ben bu kadarını biliyorum.
Demeye kalmadan, başlattığım
ama yarım bildiğim şarkıda,
Sazı eline alıp gazele devam eden dayım patlattı bombayı
Oda ne !!?
***
Parea !
Parea ke vyene Es Parea de kulanbis
El den’medyo
es mi kerido El del vistidiko blu
Kuchio
kon kachapreta tyene Dainda'sta sin
estrenar
Aparejate
morena, Aman ! Por tus karnes va pasar
En
abashando la eskalera Vide una sangre koryendo
Esta
sangre es de la morena Guay de mi ke ya la chafto
***
Adeta bir Puzzle'in
(yapboz) kayıp parçalarını ortaya çıkartıp
Kenarda kalmış bir saklı
hazinenin gözler önüne serilmesini sağladı.
Allah Allah… Aman
aman
Helalin var sen
neymişsin ?
Sano i rezyo onkli
İzak.
Vozos ke bivash
munchos anyos.
Para kantar las
kantikas de muestros nonos,
Kon vuestras bozes ermozas ke kayntan los korasones.
Hag Sameah
Para kada anyo ke
mos ayege el Dyo - Allah her seneye nasip etsin.
Ve asırlardır Pesah
Sederlerinin olmazsa olmazı, tekrarlanan dileği.
Este anyo aki, ael
anyo ke vyene en Yeruşalayim.
Bu sene burada,
gelecek yıl Yeruşalayimde.
Amen Ve Amen
Annesi Yohevet, Moşeye
hamile kaldığında sevinmemiş midir ?
Ya babası, bir
çocuğu daha olacağını öğrendiğinde ?
Ya Miryam ve Aron
sevinmemişler miydi bir kardeşleri olacağına ?
Kölelerin sevinmeye
hakkı yok muymuş yani ?
Gönlüme kelepçe
takıp ruhumu da prangaya vuramazlar ya…
Paro'nun (firavun) çatal dili ve savaş arabaları...
13 Mart 2013 Çarşamba
14 Şubat 2013 Perşembe
6 Şubat 2013 Çarşamba
28 Ocak 2013 Pazartesi
27 Ocak 2013 Pazar
Ses çıkaracak kimse kalmamıştı
ALINTI:
Nobel Barış Ödülü Sahibi Elie Wiesel şöyle der :
"Adaletsizliği önleyecek gücümüzün olmadığı zamanlar
olabilir ama ; adaletsizliğe itiraz etmeyi beceremeyeceğimiz bir zaman asla
olmamalıdır!.."
Ama biz , bize sıra gelmedikçe sessiz kalmayı tercih ederiz...
Bu sözler* de bilinir , bu durumlarda kullanılır :
İlk önce geldiler komünistleri alıp götürdüler, ben sesimi
çıkarmadım.
Beni ilgilendirmiyordu.
Sonra Yahudileri aldılar toplama kamplarına, işkenceye götürdüler,
ben yine sesimi çıkarmadım.
Çünkü bana göre bir şey yoktu.
Sonra sosyal demokratları vurmaya, hapse atmaya, toplama kamplarına
götürmeye başladılar.
Ben yine sesimi çıkarmadım.
Çünkü bana dokunan yoktu.
Bir gün kapım çalındı.
Beni alıp toplama kampına götürdüler : İşkenceye…
Hiç kimse ses çıkarmadı.
Çünkü ses çıkaracak kimse kalmamıştı…
Bana dokunmayan yılan bin yaşasın zihniyeti , dikkat edin çanlar
çalıyor...
Sevdiğim bir öyküyü sizle paylaşayım :
Çok eski yıllarda krallıkla idare ...edilen bir ülke varmış.
Ama; bu ülkede , hukuk ve hakimler de varmış.
Törelere göre, bir vatandaş öldüğünde, şehir merkezindeki dev
çan bir defa çalınırmış.
Uzun uzun da yankılanırmış.
Eşraftan birisi ölürse çan iki defa, büyük bir devlet adamı
ölürse üç defa çalınırmış.
Ya kral ?..
O öldüğünde , çan dört defa çalınırmış.
Gel zaman git zaman…
şehirde bir olay olur, iş mahkemeye intikal eder..
Davanın sanığı olarak mahkeme huzuruna çıkarılan kişinin
masumiyetini ise bütün vatandaşlar bilmektedir.
Bir formalite olarak görülmesi ve beraat beklenen, davadan
sürpriz bir karar çıkar.
Sanık para cezasına mahkûm olmuştur.
Hakim sorar :
" -bir diyeceğin var mı ?.. ..."
sanığın cevabı
" - hayır !.. ..."
mahkeme biter.
Dinleyiciler dağılır. Kafalarda bir kaygı!..
Kısa bir süre sonra dev çanın sesi duyulur..
Acaba kim öldü ?..
Çan bir defa daha çalar. Acaba eşraftan kim öldü ?..
Şehir çan sesi ile bir defa daha inler.
Hımmmmm… büyük bir devlet adamı, acaba kim ?..
Soruya cevap alınmadan çan bir defa daha çalar,yeri, göğü
inletir.
Herkeste bir feryat: eyvah!.. Kralımız öldü!..
Ancak, törede görülüp işitilmemiş bir şekilde çan,beşinci defa
da çalınır, yer gök inler ve sesler kesilir.
Herkes bunun ne anlama geldiğini öğrenmek için. Çan görevlisine
koşar, bir de bakarlar ki çanı , haksız yere mahkûm edilen adam çalmaktadır.
Sorarlar :
" -ne demek beş defa çan çalmak ?.. Kraldan daha büyük
birisi mi öldü ?....."
cevap şaşırtıcı olduğu kadar anlamlıdır da :
" -evet ! Adalet öldü ! ..."
* Meraklısına not Alman
Papaz Martin Niemöller sözleri
Washington'daki Holocaust
Memorial Museum'un (Yahudi Soykırım Müzesi) girişinde asılıdır.Papaz
(1892-1984) tarihleri arasında yaşarken
işin ilginci (1898-1956)tarihleri arasında yaşayan Bertolt
Brecht de benzer bir şiire sahiptir aynı
döneme tanıklık etmiş iki kişinin sözleri de benzerdir :
“Naziler geldiler. Önce komşularımı götürdüler, sonra yazarları,
ses çıkarmadım.
Sonra komünistleri götürdüler, ses çıkarmadım.
Tekrar geldiklerinde sosyalistleri tutukladılar, götürdüler.
Yine ses çıkarmadım.
Beni almaya geldiklerinde, ses çıkaracak kimse kalmamıştı.”
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)