16 Eylül 2010 Perşembe
17 Temmuz 2010 Cumartesi
Gad Nassi'den : Ortdoguda fahiseligin simgesi pece
Kara carsaf, Kadim Sumer kulturunde fahiselerin giymek zorunda kaldigi bir kiyafettir.
Kaynak: http://www.danielpipes.org/comments/68303
Ekte bunu kanitlayan Tevrat'tan iki resim.
Fahise taklidi yapan Tamar'in Yuda ile karsilasmasi.
Ekte bunu kanitlayan Tevrat'tan iki resim.
Fahise taklidi yapan Tamar'in Yuda ile karsilasmasi.
3 Mayıs 2010 Pazartesi
17 Nisan 2010 Cumartesi
23 Şubat 2010 Salı
Şişhanede Bir Purim Anısı...
Galiba…
Galiba… Dilim varmıyor bir türlü…
Korkunun ecele faydası yok itiraf etmeliyim ki, galiba yaşlanıyoruz.
Ne güzeldi eski Purimler diyeceğim de zihnimin hatıra arşivinden bir yaprak çekip paylaşayım dedim.
Şişhanedeki evimizin altıncı katında terastan, Purim şekerlerinden kırmızı beyaz renge bürünmüş olan Büyük Hendek caddesine bakiyorum. Aşağısı cıvıl cıvıl.
PURİM… Dünyadaki ilk çocuk bayramı.
Niye ?
Bilmem. Bana ne.
Umurumda değil, yaşım ufak, daha sonra öğrenirim.
Bugün Purim Şişli Mahazike Torası ile birlikte kutlamaya götürecekler bizi.
Heyecanlıyım. Yeni yüzler göreceğim. Tanımadığım yüzler.
Hem müzik ve eğlence de varmış orada. Bizimkiler bir temsil yapacaklar galiba. Ama benim rolüm yok. Neyse hele bir gidelim görürüz.
Benim için önemli olan megilada Aman ismi geçen yerlerde kimse kızmıyorken serbestçe tepinmek. Hımmm… Bizi Mahazike Toradan götürecekler.
Eee ? Dönüş ?
Amaan, boş ver dönüşü. Ya bir leyland otobüse atlarız Şişli-Yenikapı geçer yada bir troleybüse Şişli-Tünel. Tıngır mıngır döneriz Şişhaneye. Tam sarımadamın önünde indirir. Yürüye yürüye iki dakikada Büyük Hendek 79 numaraya gelirim.
Bu hayallerle uyuyakaldım.
-Ayde ! No vos vash a ir al kal ? diyen annemin sesiyle fırladım yerimden.
Cebime biraz para ve anahtarları aldığım gibi fırladık evden.
-Ten tino de tu ermanika ! diye seslenen annemin sesini bile boşvermişim.
Yetiştik, ve cümbür cemaat Mahazike Tora vardık Şişliye.
Nasıl bir yer burası eğlence nerede olacak ?
Hımm.. güzel valla yani eğlence odası hazırlanmış. O günden 30 yıl sonra 15 kasım 2003’te bombalanacağını bilmiyorduk o zamanlar :(
Hazırlanan temsiller vs. bitti. Vaşti, Ester, Ahaşveroş, Mordehay, Aman hepsi kostümlerini çıkardı, hoparlörler ortalığı müzikle inletiyor. Önceleri hafif çekingenlik ama sonra hurra dans pistine. Vaktin nasıl geçtiğini anlamadan müziğin sesini kestiler.
Sessizlik rahatsız etmiş olacak ki hep bir ağızdan AAAAA çektik :)
Evet çocuklar şimdi çekiliş zamanı.
Herkes kendisine verilen numarayı alsın eline bakalım.
Boş yok.
Ne olduğunu hatırlamadığım bavajadaslar ve nosekualolar gırla.
En büyük üç hediye en son çıkacak olan üç numaraya dağıtılacak.
25 lira, 50 lira ve en büyük hediye 100 lira.
Ne ?
Gözümüz parladı valla.
Neyse çekiliş başladı. Topaç, düdük, tef vs. vs. bizimkiler büyük ikramiye bize çıkmaz bu Şişlililer kendilerine çıkartırlar diye aralarında kulise başladılar bile :)
Millet tefini düdüğünü almış hadi gidelim diyor.
İyi de benim numaram daha okunmadı. Açılmayan 10 numara daha var.
Millet ufaktan ufaktan benim yanıma yanaşmaya başladı. Akrabaları birden bire artan piyango talihlileri gibi hissetmeye başladım. Son 5 numaraya geldik benim numaradan eser yok.
Son 3 numara.
Eh artık ya 25 ya 50 ya 100 lira benim.
25 lira başka birine çıktı.
Bir an benim numaramı torbaya atmadıklarını düşünmeye başlamıştım ki numaram okundu 50 LİRA
HEEEYYYYYY BEN KAZANDIIIMMMM
Çarşaf gibi elliliği kaptım zıplıyorum. Ne paraydı ama.
Bütün Şişhane Mahazike Torası sırtımda tepiniyor.
Bırakın ulan ben Aman mıyım yahu :)
Birisi hariç. Bir sınıf arkadaşım.
Utana sıkıla yanıma geldi.
-Kardeşim otobüs parasını düşürdü, bana bir otobüs parası verir misin ? dedi
-VERMEM dedim
YÜRÜ OĞLUM NE OTOBÜSÜ HEP BERABER TAKSİYLE GİDİYORUZ.
Beni bir sırtlarına almadıkları kaldı. Yolda gırgır şamata gırla.
Taksiyle gittiğimiz gibi, Şişhane meydanındaki ünlü muhallebicide herkese muhallebi benden. Yine de bitmemişti para. kalan paranın 5 lirasını kendime aldım, ikibuçuk lira kadar bozuklukları kızkardeşime, 30 lirasını da anneme verdim.
İleriki hayatımda ticarete atılıp iyi kazandığım günler oldu. İlk otomobilimi de bir Purimde almıştım.
Ama Galiba, bana o 50 liranın hazzını yaşatacak bir parayı bir daha ömrüm boyunca kazanmadım.
Hepinize Neşeli ve Mutlu bir Purim dilerim.
HAG PURİM SAMEAH.
13 Şubat 2010 Cumartesi
8 Şubat 2010 Pazartesi
5 Şubat 2010 Cuma
Bir Tanıktan AUSHWITZ YOLCULUĞU
Aushwitz...
Ölümün sıradanlaştığı ve sanayileştiği yer.
Kimilerince inkar edilmeye, olmamış gibi gösterilmeye, çarpıtılmaya çalışılan, yakın tarihi yaşayarak tanık olan bir kurtulanın ağzından AUSHWITZ YOLCULUĞU
Tanık : Moşe Haelyon
Selanikten sürülen Yahudilerin, hayvan vagonlarıyla Aushwitze yaptıkları yolculuk.
http://www1.yadvashem.org/es/video/haelyon4.html
Trasladado de Ladino - Ladinodan Çevrilmiştir.
Bizim vagonda tam bilmiyorum ama 80-90 kişi vardı.
Çocuklar, yaşlılar, özürlüler.
Tüm bunların dışında, herkesin yanında getirdiği 15-20 kiloluk paketleri, valizleri vardı.
Bu büyük bir sıkışıklığa ve çekilen çilenin artmasına sebebiyet veren bir şeydi.
Kımıldama imkanınız bile yoktu.
Trenin bir bölümünde insanların tuvalet ihtiyacını görmesi için lazımlık niyetine kullanılmak üzere bulunan yarısı kesik bir bidon vardı.
İnsanlar ihtiyaçlarını orada görmek zorundaydılar.
Şimdi …… geceleri…….
Gündüz çığlıklar, bağırtılar ağlamalar vardı, bir taraftan çocuklar….
Çocuk her yerde çocuktur, oynamak ister.
Hangi durumda olduğumuzun farkında olmayan masum isteklerle doludurlar.
Geceleri ise üstümüze çöken en ağır şeydi.
Çünkü, yatıp uyumak istersin ama yer darlığından yapamazsın.
Biri iter öbürü itekler, ama en sonunda her birimiz bitkinlikten uyuyakalırdık.
Kimi daha az, kimi daha iyi, kimi daha değişik, ama uyurdun.
Şimdi…
Her birinin yiyeceği vardı. Herkes evinden getirmişti.
Aldık…
Diğer lazım olan eşyalarımızla birlikte yiyecekte aldık.
Ama 2-3 gün sonra yanına eksik yiyecek alanların yiyeceği biterdi.
Kumanyası bitenler diğerlerinden isterdi.
Olanlar ise vermekten imtina eder çekinirlerdi.
Çünkü yolculuğun kaç gün süreceğini bilmiyorduk….
Bilmiyorduk…
Her 2-3 günde bir vagonların kapılarını açarlardı.Kapılar daima kapalıydı.
Vagonların uç taraflarında, yerden yüksekte küçük pencereler vardı.
Evet pencere...
Nasıl denir...? Demir parmaklıklı…
Yüksekteydi.
Yapabilen, neler olup bittiğini görebilmek için dışarı bakardı, kapı duvarı ile pencere siperliği arası küçük bir aralıktı, siperlik karanlık etse de gün içi olduğunda görülebiliyordu.
Aynı zamanda temiz hava da oradan gelirdi.
Tabiatıyla içeride yeterli hava da yoktu, çünkü 80-90 kişi böyle kapalı bir vagonda kalmak çok zordu.
Ve dediğim gibi, 2-3 günde bir kapıları açarlar ve insanların inmesine müsaade ederlerdi.
Mola verilen bu yerler daima su bulunan yerlerdi.
İnsanların hava alması ve su doldurması böylece mümkün olabiliyordu.
Ancak trende 2500-3000 kişinin olduğu düşünülürse, herkes birden su doldurmaya gittiğinde bu uzun zaman alırdı ve bu kadar uzun zamana müsaade etmezlerdi. Bu durumda suyunu doldurmaya yetişemeyen çok kişi olurdu.
O vesileyle bidonu dışarı dökerlerdi....
Almanlar, birkaç genci yakalayıp, insan dışkılarının biriktiği varili dışarı dökmeleri için emir verirdi ve yerine koyulurdu.
Böylece 6 gün geçti.. ve geceler.
Geceler…. En zoru, en çetini gecelerdi.
--------------------
http://www.esefarad.com/?p=8613
http://www1.yadvashem.org/es/chapter_8/balkans.asp
http://www1.yadvashem.org/exhibitions/album_Auschwitz/mutimedia/index.HTML
--------------------
Hayat, sen plan yaparken başına gelenlerdir.
Ölümün sıradanlaştığı ve sanayileştiği yer.
Kimilerince inkar edilmeye, olmamış gibi gösterilmeye, çarpıtılmaya çalışılan, yakın tarihi yaşayarak tanık olan bir kurtulanın ağzından AUSHWITZ YOLCULUĞU
Tanık : Moşe Haelyon
Selanikten sürülen Yahudilerin, hayvan vagonlarıyla Aushwitze yaptıkları yolculuk.
http://www1.yadvashem.org/es/video/haelyon4.html
Trasladado de Ladino - Ladinodan Çevrilmiştir.
Bizim vagonda tam bilmiyorum ama 80-90 kişi vardı.
Çocuklar, yaşlılar, özürlüler.
Tüm bunların dışında, herkesin yanında getirdiği 15-20 kiloluk paketleri, valizleri vardı.
Bu büyük bir sıkışıklığa ve çekilen çilenin artmasına sebebiyet veren bir şeydi.
Kımıldama imkanınız bile yoktu.
Trenin bir bölümünde insanların tuvalet ihtiyacını görmesi için lazımlık niyetine kullanılmak üzere bulunan yarısı kesik bir bidon vardı.
İnsanlar ihtiyaçlarını orada görmek zorundaydılar.
Şimdi …… geceleri…….
Gündüz çığlıklar, bağırtılar ağlamalar vardı, bir taraftan çocuklar….
Çocuk her yerde çocuktur, oynamak ister.
Hangi durumda olduğumuzun farkında olmayan masum isteklerle doludurlar.
Geceleri ise üstümüze çöken en ağır şeydi.
Çünkü, yatıp uyumak istersin ama yer darlığından yapamazsın.
Biri iter öbürü itekler, ama en sonunda her birimiz bitkinlikten uyuyakalırdık.
Kimi daha az, kimi daha iyi, kimi daha değişik, ama uyurdun.
Şimdi…
Her birinin yiyeceği vardı. Herkes evinden getirmişti.
Aldık…
Diğer lazım olan eşyalarımızla birlikte yiyecekte aldık.
Ama 2-3 gün sonra yanına eksik yiyecek alanların yiyeceği biterdi.
Kumanyası bitenler diğerlerinden isterdi.
Olanlar ise vermekten imtina eder çekinirlerdi.
Çünkü yolculuğun kaç gün süreceğini bilmiyorduk….
Bilmiyorduk…
Her 2-3 günde bir vagonların kapılarını açarlardı.Kapılar daima kapalıydı.
Vagonların uç taraflarında, yerden yüksekte küçük pencereler vardı.
Evet pencere...
Nasıl denir...? Demir parmaklıklı…
Yüksekteydi.
Yapabilen, neler olup bittiğini görebilmek için dışarı bakardı, kapı duvarı ile pencere siperliği arası küçük bir aralıktı, siperlik karanlık etse de gün içi olduğunda görülebiliyordu.
Aynı zamanda temiz hava da oradan gelirdi.
Tabiatıyla içeride yeterli hava da yoktu, çünkü 80-90 kişi böyle kapalı bir vagonda kalmak çok zordu.
Ve dediğim gibi, 2-3 günde bir kapıları açarlar ve insanların inmesine müsaade ederlerdi.
Mola verilen bu yerler daima su bulunan yerlerdi.
İnsanların hava alması ve su doldurması böylece mümkün olabiliyordu.
Ancak trende 2500-3000 kişinin olduğu düşünülürse, herkes birden su doldurmaya gittiğinde bu uzun zaman alırdı ve bu kadar uzun zamana müsaade etmezlerdi. Bu durumda suyunu doldurmaya yetişemeyen çok kişi olurdu.
O vesileyle bidonu dışarı dökerlerdi....
Almanlar, birkaç genci yakalayıp, insan dışkılarının biriktiği varili dışarı dökmeleri için emir verirdi ve yerine koyulurdu.
Böylece 6 gün geçti.. ve geceler.
Geceler…. En zoru, en çetini gecelerdi.
--------------------
http://www.esefarad.com/?p=8613
http://www1.yadvashem.org/es/chapter_8/balkans.asp
http://www1.yadvashem.org/exhibitions/album_Auschwitz/mutimedia/index.HTML
--------------------
Hayat, sen plan yaparken başına gelenlerdir.
19 Ocak 2010 Salı
VEDA
-Alo, abicim babam düştü, ambulans çağırdım hastaneye gidiyoruz.
-Durumu nasıl ?
-Gel
-Tamam hemen biniyorum taksiye, hangi hastane ?
-Marmara üniversitesi
-Bu defa gitti galiba.
Ve yanında değilim.
Gitme !
Hazır değilim sensizliğe.
Bekle !
Son bir defa daha göreyim.
Sana danışacağım çok şey vardı halbuki.
Beni anlayabilen tek insan.
Yetiştim işte.
-Nerede ? Müdahele edildi mi ?
-Acilde
-Baba ?
-Beyefendi hasta yakınları giremez. Dışarda bekleyin lütfen.
-Ben oğluyum, doktor nerede ?
-Birazdan gelecek, lütfen dışarıda bekleyin.
-Birkaç yıl önce bir beyin kanaması geçirmişti bilginiz olsun.
-Baba ! Ben geldim.
-….!?
-Nasılsın ?
-İyiyim.
-Hemşirenin dışarı çıkın diyen bakışlarıyla karşılaşıyorum yine.
-Merak etme iyileşeceksin. İyi bakacaklar sana burada. (canım benim, hep iyiyim dersin zaten)
Tamam hemşire hanım, bir şey gerekirse dışarıda kapının önündeyiz.
-Nasıl oldu ?
-Tuvalete kalkmak istemiş, sonra düşüp kalorifer diliminin köşesine kafasını vurmuş.
-Doktor nerede kaldı ?
-İçerde yanında. Hah işte çıktı.
-Beyin kanaması başladı. acil olarak yoğun bakım ünitesine alınması lazım, ancak hastanemizin yoğun bakımı dolu. Birkaç hastaneyi arayıp yerleri olup olmadığını sordum yerleri yokmuş. Hemen sevk etmek lazım. Sizde arayın hastaneleri yer bulunduğu anda sevkedeceğiz.
-Alo ! Beyin kanamalı bir hastamız var yoğun bakıma kaldırılması lazım Marmara ün. hastanesindeyiz yeriniz var mı ?
-….???
-Ne oldu ?
-Telesekretere bağladılar.
-….!!!!??
-Alo ! Beyin kanamalı bir hastamız var ……
-….???
-80 yaşında
-….???
-Bağkur emeklisi
-….???
-Yok mu ? Peki teşekkür ederim.
-Birkaç hastane ile aynı konuşmalar ve telesekreter eziyeti tekrarlanır. Kritik dakikalar, saatler ilerlemekte.
-Şu kanı labaratuara götürün lütfen.
-Tamam
-Alo ! 80 yaşında Bağkur emeklisi Beyin kanamalı bir hastamız var yoğun bakımda yeriniz olup olmadığını öğrenmek istiyorum.
-Yok mu :(
-Labaratuara götürülen kanın sonucunu alıp getirirmisiniz ?
-Tamam. Durumu nasıl bir gelişme var mı ?
-Hastanızın durumu kritikleşiyor acilen bir yoğun bakım bulmalısınız.
-Çabalıyoruz doktor bey, istanbulun en uzak hastanelerine bile telefon açıyoruz.
-……!!!
-Alo ! 80 yaşında Bağkur emeklisi Beyin kanamalı bir hastamız var yoğun bakıma ihtiyacımız var
-Yok mu :(
-Acil odasına giriyorum bazı aygıtlar bağlamışlar babama.
-Kan tahlil sonuçlarını getirdim.
-Tamam dışarıda bekleyin lütfen.
-Alo ! 80 yaşında Bağkur emeklisi Beyin kanamalı bir hastamız var yoğun bakım …..
-Yok mu :(
-Doktor acilden çıkıp yanımıza geliyor
-*Hastanızın durumu ciddileşiyor.*
-…..:(
-Alo ! 80 yaşında Bağkur emeklisi Beyin kanamalı bir hastamız var yoğun bakım….
Yok mu :(
-Yine çıktı doktor acilden bir tahlil daha mı ?
-Maalesef kaybettik
-………….!!!
-…….!!!
-Göz kapaklarımın arasını yaşlar işgal etmiş artık bir şey göremiyorum. Koca hastane kökünden dinamitlenmiş başımın üzerine devrilmiş zıplıyor.
Göğsüm yerinde değil fırlayıp fırlayıp geri geliyor. Kenetlenmiş kızkardeşimle hıçkırıklarımızı zaptetmeye çalışıyoruz.
Gitti koca devim. Gitti aslan babam.
Görmek istiyorum onu doktor. Biraz sonra diyor.
Giriyoruz içeri , kaldırıp örttükleri çarşafı açıyorlar yüzünü.
Vay babam vay !
Eski İstanbul efendisi.
Hasköyün, Kuledibinin külhanı
1948 Migdal David nöbetçisi. TelAviv Levinski, Hayfa, Ramle, Yeruşalayim fedaisi.
Yunan mermilerinin batıramadığı mavna, akdenizin dalgaları, Kıbrıs kampı tel örgüleri arap mermileri zaptedemedi seni de şu bembeyaz incecik çarşaf mı ayırdı seni bizden…. !!!?
Gittin ha !
Yolun çiçekli yol olsun. Ruhun huzura kavuşsun.
Yetmiyor söndürmeye göz pınarlarımdan akan yaşlar, yangın yeri kalbimden dudaklarıma ulaşan alevi.
Son sözcüklerim onu artık uğurlamak için.
Şma Yisrael, Adonay Eloenu, Adonay Ehad.
Bir yerlerden bizi izlediğin hissiyle, daha şimdiden 4 şevatı bir sene öncesindeymişçesine taze yaşıyorum.
Aba ! Al tahşov şeani mitlonen.
Tfilati paşut lirotha
Lehabek et aiş şebeha.
Yodea şelo nuhal laşevet uledaber yoter.
Lefamim medamyen otha
Al tahşov şeani mitalem
Ayom libi poem et şimha
-Durumu nasıl ?
-Gel
-Tamam hemen biniyorum taksiye, hangi hastane ?
-Marmara üniversitesi
-Bu defa gitti galiba.
Ve yanında değilim.
Gitme !
Hazır değilim sensizliğe.
Bekle !
Son bir defa daha göreyim.
Sana danışacağım çok şey vardı halbuki.
Beni anlayabilen tek insan.
Yetiştim işte.
-Nerede ? Müdahele edildi mi ?
-Acilde
-Baba ?
-Beyefendi hasta yakınları giremez. Dışarda bekleyin lütfen.
-Ben oğluyum, doktor nerede ?
-Birazdan gelecek, lütfen dışarıda bekleyin.
-Birkaç yıl önce bir beyin kanaması geçirmişti bilginiz olsun.
-Baba ! Ben geldim.
-….!?
-Nasılsın ?
-İyiyim.
-Hemşirenin dışarı çıkın diyen bakışlarıyla karşılaşıyorum yine.
-Merak etme iyileşeceksin. İyi bakacaklar sana burada. (canım benim, hep iyiyim dersin zaten)
Tamam hemşire hanım, bir şey gerekirse dışarıda kapının önündeyiz.
-Nasıl oldu ?
-Tuvalete kalkmak istemiş, sonra düşüp kalorifer diliminin köşesine kafasını vurmuş.
-Doktor nerede kaldı ?
-İçerde yanında. Hah işte çıktı.
-Beyin kanaması başladı. acil olarak yoğun bakım ünitesine alınması lazım, ancak hastanemizin yoğun bakımı dolu. Birkaç hastaneyi arayıp yerleri olup olmadığını sordum yerleri yokmuş. Hemen sevk etmek lazım. Sizde arayın hastaneleri yer bulunduğu anda sevkedeceğiz.
-Alo ! Beyin kanamalı bir hastamız var yoğun bakıma kaldırılması lazım Marmara ün. hastanesindeyiz yeriniz var mı ?
-….???
-Ne oldu ?
-Telesekretere bağladılar.
-….!!!!??
-Alo ! Beyin kanamalı bir hastamız var ……
-….???
-80 yaşında
-….???
-Bağkur emeklisi
-….???
-Yok mu ? Peki teşekkür ederim.
-Birkaç hastane ile aynı konuşmalar ve telesekreter eziyeti tekrarlanır. Kritik dakikalar, saatler ilerlemekte.
-Şu kanı labaratuara götürün lütfen.
-Tamam
-Alo ! 80 yaşında Bağkur emeklisi Beyin kanamalı bir hastamız var yoğun bakımda yeriniz olup olmadığını öğrenmek istiyorum.
-Yok mu :(
-Labaratuara götürülen kanın sonucunu alıp getirirmisiniz ?
-Tamam. Durumu nasıl bir gelişme var mı ?
-Hastanızın durumu kritikleşiyor acilen bir yoğun bakım bulmalısınız.
-Çabalıyoruz doktor bey, istanbulun en uzak hastanelerine bile telefon açıyoruz.
-……!!!
-Alo ! 80 yaşında Bağkur emeklisi Beyin kanamalı bir hastamız var yoğun bakıma ihtiyacımız var
-Yok mu :(
-Acil odasına giriyorum bazı aygıtlar bağlamışlar babama.
-Kan tahlil sonuçlarını getirdim.
-Tamam dışarıda bekleyin lütfen.
-Alo ! 80 yaşında Bağkur emeklisi Beyin kanamalı bir hastamız var yoğun bakım …..
-Yok mu :(
-Doktor acilden çıkıp yanımıza geliyor
-*Hastanızın durumu ciddileşiyor.*
-…..:(
-Alo ! 80 yaşında Bağkur emeklisi Beyin kanamalı bir hastamız var yoğun bakım….
Yok mu :(
-Yine çıktı doktor acilden bir tahlil daha mı ?
-Maalesef kaybettik
-………….!!!
-…….!!!
-Göz kapaklarımın arasını yaşlar işgal etmiş artık bir şey göremiyorum. Koca hastane kökünden dinamitlenmiş başımın üzerine devrilmiş zıplıyor.
Göğsüm yerinde değil fırlayıp fırlayıp geri geliyor. Kenetlenmiş kızkardeşimle hıçkırıklarımızı zaptetmeye çalışıyoruz.
Gitti koca devim. Gitti aslan babam.
Görmek istiyorum onu doktor. Biraz sonra diyor.
Giriyoruz içeri , kaldırıp örttükleri çarşafı açıyorlar yüzünü.
Vay babam vay !
Eski İstanbul efendisi.
Hasköyün, Kuledibinin külhanı
1948 Migdal David nöbetçisi. TelAviv Levinski, Hayfa, Ramle, Yeruşalayim fedaisi.
Yunan mermilerinin batıramadığı mavna, akdenizin dalgaları, Kıbrıs kampı tel örgüleri arap mermileri zaptedemedi seni de şu bembeyaz incecik çarşaf mı ayırdı seni bizden…. !!!?
Gittin ha !
Yolun çiçekli yol olsun. Ruhun huzura kavuşsun.
Yetmiyor söndürmeye göz pınarlarımdan akan yaşlar, yangın yeri kalbimden dudaklarıma ulaşan alevi.
Son sözcüklerim onu artık uğurlamak için.
Şma Yisrael, Adonay Eloenu, Adonay Ehad.
Bir yerlerden bizi izlediğin hissiyle, daha şimdiden 4 şevatı bir sene öncesindeymişçesine taze yaşıyorum.
Aba ! Al tahşov şeani mitlonen.
Tfilati paşut lirotha
Lehabek et aiş şebeha.
Yodea şelo nuhal laşevet uledaber yoter.
Lefamim medamyen otha
Al tahşov şeani mitalem
Ayom libi poem et şimha
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)